-
1 cast down
aşağı atmak, indirmek, canını sıkmak, üzmek -
2 cast down
aşağı atmak, indirmek, canını sıkmak, üzmek -
3 сбрасывать
несов.; сов. - сбро́ситьсбра́сывать дрова́ с грузовика́ на зе́млю — kamyondaki odunları yere atmak
сбра́сывать бо́мбы — bomba atmak
сбра́сывать снег с кры́ши — damı kardan temizlemek
сбро́сить проти́вника в мо́ре — düşmanı denize dökmek
с парохо́да сбро́сили схо́дни — vapurdan iskele attılar
сбра́сывать что-л. с парашю́том — bir şeyi paraşütle atmak
сбра́сывать отхо́ды в ре́ку (о предприятии) — artıklarını nehre boşaltmak
2) перен. ( свергать) alaşağı etmek, devirmekсбро́сить око́вы ра́бства — kölelik zincirlerini kırıp atmak
3) разг. ( снимать с себя) atmakсбро́сить пальто́ — paltosunu sırtından atmak
сбро́сить с себя́ ко́жу (о змее) — gömlek değiştirmek
с тех пор, как же́нщины сбро́сили чадру́... — kadınlar çarşaflarını atalıberi...
сбро́сить седока́ (о лошади) — binicisini yere atmak
дуб сбро́сил листву́ — meşe yapraklarını döktü
4) ( уменьшать) azaltmak, düşürmekсбро́сить (ли́шний) вес — kilo düşmek / atmak / eritmek
сбро́сить два проце́нта на усу́шку — yüzde iki fire düşmek
••сбро́сить со счето́в — hesaptan düşmek / çıkarmak, yabana atmak
-
4 бросаться
atılmak,saldırmak* * *несов.; сов. - бро́ситься1) atmak; atışmakброса́ться снежка́ми (друг в друга) — kar topu atışmak
2) atılmak; üstüne atılmak, saldırmak ( нападать)броса́ться вперёд — ileri atılmak
бро́ситься на врага́ — düşmanın üzerine atılmak
броса́ться на по́мощь — yardımına koşmak
мы бро́сились на у́лицу — dışarı / sokağa fırladık
ребёнок бро́сился к ма́тери — çocuk annesine doğru atıldı
бро́ситься ничко́м на посте́ль — kendini yüzü koyun yatağın üzerine atmak
бро́ситься на ше́ю кому-л. (от радости) — (birinin) boynuna atılmak
3) kendini... atmakбро́ситься с моста́ — kendini köprüden (aşağı) atmak / bırakmak
••броса́ться в глаза́ — göze çarpmak
таки́ми предложе́ниями не броса́ются — teklifin böylesi yabana atılmaz
вино́ бро́силось ему́ в го́лову — şarap başına vurdu
броса́ться как бык на кра́сное — azgın boğanın kırmızı görünce saldırdığı gibi saldırmak
-
5 скидывать
несов.; сов. - ски́нутьски́нуть схо́дни — iskele atmak
2) перен., разг. ( свергать) alaşağı etmek3) разг. (одежду и т. п.) çıkarmak4) разг. ( уступать в цене) inmek; iskonto yapmak, ikram etmek -
6 ჩამოყრა
f.aşağı atmak, aşağı saçmak -
7 stürzen
stürzen ['ʃtʏrtsən]sie ist schwer gestürzt o fena düştü;zu Boden \stürzen yere düşmek2) ( in die Tiefe) aşağıya düşmek3) ( rennen) koşmak (zu/an -e/-e) (in -e);ins Zimmer gestürzt kommen odaya paldır küldür girmek; ( mehrere) hürya odaya girmekII vt1) (um\stürzen) devirmek; ( Regierung) devirmek2) (hinunter\stürzen) aşağıya atmak;jdn von der Brücke/aus dem Fenster \stürzen birini köprüden/pencereden aşağı atmakIII vrsich auf jdn \stürzen birinin üzerine [o üstüne] çullanmak;sich auf/in etw \stürzen bir şeye atılmak;sich in die Arbeit \stürzen kendini işe vermek;sich in Unkosten \stürzen masrafa girmek;sich ins Abenteuer \stürzen maceraya atılmak -
8 низвергать
несов.; сов. - низве́ргнуть1) aşağı atmak; yıkmak2) перен. devirmek; altüst etmek -
9 сбрасываться
несов.; сов. - сбро́ситьсяkendini...dan aşağı atmak -
10 განარცხება
f.aşağı atmak -
11 abbattere
t devirmek; aşağı atmak -
12 dirupare
t aşağı atmak; i çökmek -
13 precipitare
i yüksekten düşmek t yüksekten aşağı atmak -
14 precipitate
adj. aşağı düşen, aşağı akan, aceleci, acele ile yapılmış————————n. çökelti, yoğunlaşmış buhar, acele, aceleci————————v. düşürmek, atmak, yüksekten atmak, hızlandırmak, çökeltmek, yoğunlaşmak (yağış), çökelmek, yoğunlaşıp yağmak* * *1. çökelek 2. çökel (v.) 3. tortu (n.)* * *[pri'sipiteit](the substance that settles at the bottom of a liquid.) tortu, çökelti -
15 взгляд
м1) bakışбро́сить взгляд — bir göz atmak
все взгляды бы́ли устремлены́ на него́ — bütün gözler ona çevrilmişti
встре́титься взглядом с кем-л. — biriyle göz göze gelmek
не́жный взгляд — şefkat dolu gözler, tatlı bir bakış
2) görüşполити́ческие взгляды — politik / siyasal görüşler
борьба́ с отста́лыми взглядами — geri zihniyetlere karşı savaşım
••на мой взгляд — bana göre, kanımca
на пе́рвый взгляд — ilk bakışta
с одного́ / пе́рвого взгляда — bir bakışta
изме́рить взглядом — baştan aşağı süzmek
-
16 голова
baş,kafa; beyin,akıl,zekâ* * *ж1) врз baş; kafa; kelle (сахару, сыру)подня́ть го́лову — başını / kafasını (yukarı) kaldırmak; перен. baş(ını) kaldırmak
заби́ть мяч голово́й — спорт. kafa (vuruşu) ile gol atmak
идти́ в голове́ коло́нны — kolun başında yürümek
сто голо́в скота́ — yüz baş hayvan
со́лнце уже́ бы́ло / стоя́ло (у нас) над голово́й — güneş tepemize dikilmişti
2) kafaон па́рень с голово́й — kafalı bir çocuktur
све́тлая голова́ — aydın kafa
у него́ тупа́я голова́ — kalın kafalıdır
будь у неё голова́ (на плеча́х) — onda kafa olsa
у него́ голова́ хорошо́ рабо́тает — kafası işliyor / iyi çalışıyor
••в пе́рвую го́лову — ilk önce, en başta
на све́жую го́лову — dinç kafayla
с головы́ до ног — baştan ayağa; tepeden tırnağa (kadar)
дал я ему́ де́нег, да на свою́ го́лову — ona para verdim de kendime ettim
вы́брось э́то из головы́! — bunu aklından çıkar!
заплати́ть головой за что-л. — bir şeyi canı ile ödemek
и в го́лову не прихо́дить — hiç aklına gelmemek, aklından bile geçmemek
идти́ голова́ в го́лову — atbaşı (beraber) gitmek
лома́ть го́лову над чем-л. — kafa patlatmak / yormak
не выходи́ть из головы́ — aklından çıkmamak
потеря́ть го́лову — aklı başından gitmek
склони́ть го́лову — baş eğmek;
уда́рить в го́лову (о вине) — başına vurmak
тео́рия, поста́вленная с ног на́ го́лову — baş aşağı duran bir teori
сам себе́ голова́ — başına buyruk
кому́ могло́ прийти́ в го́лову, что... ? —... kimin aklına gelirdi?
эх, голова́ (твоя́) садо́вая! — разг. hey kuru kafa!
пусть у него́ голова́ боли́т! — onun başı ağrısın!
у него́ дел вы́ше головы́ — işi başından aşkın
дурна́я голова́ нога́м поко́я не даёт — погов. akılsız başın cezasını ayak çeker
-
17 нога
жbacak (-ğı); ayak (-ğı) (тж. ступня)положи́ть но́гу на́ ногу — ayak ayak üstüne atmak
••в нога́х — ayakucunda
идти́ в но́гу — uygun adımla yürümek
идти́ в но́гу со вре́менем — zamana ayak uydurmak
вверх нога́ми — baş aşağı
держа́ть кни́гу вверх нога́ми — kitabı ters tutmak
они́ ста́вят все фа́кты с ног на́ голову — bütün gerçekleri tepe taklak ediyorlar
вся семья́ была́ на нога́х — tüm aile ayaktaydı
подня́ть на́ ноги весь до́м — tüm ev halkını ayağa kaldırmak
он встал с ле́вой / не с той ноги́ — sol / ters tarafından kalkmış
ноги́ мое́й там бо́льше не бу́дет — oraya bir daha adım atmam / ayak basmam
ног под собо́й не чу́ять (от радости) — ayakları yere değmemek
стоя́ть одно́й ного́й в моги́ле — bir ayağı çukurda olmak
встать на́ ноги (о больном) — ayağa kalkmak
одна́ нога́ зде́сь, друга́я там — bir kuşu gidip geliver
конь о четырёх нога́х и тот спотыка́ется — посл. imam bile okurken yanılır
-
18 keep up with the Joneses
['‹ounziz] (to have everything one's neighbours have: She didn't need a new cooker - she just bought one to keep up with the Joneses.) aşık atmak, aşağı kalmamak -
19 pace up and down
bir aşağı bir yukarı gitmek, volta atmak -
20 pace up and down
bir aşağı bir yukarı gitmek, volta atmak
- 1
- 2
См. также в других словарях:
volta atmak — argo bir aşağı bir yukarı dolaşmak Çaylarını içtikten sonra Şifa ile Moda arasında üç aşağı beş yukarı volta atmak üzere davranırlar. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
ISKAT — Düşürmek. Düşürülmek. Aşağı atmak. Hükümsüz bırakmak. * Silmek. * Ölünün azaptan kurtulması ümidi ile ölen kimse nâmına dağıtılan sadaka … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
ayak — is., ğı, anat. 1) Bacakların bilekten aşağıda bulunan ve yere basan bölümü 2) Bacak 3) Birtakım şeylerin yerden yüksekçe durmasını sağlayan dayak, destek veya bunlardan her biri İskemlenin bir ayağı kırık. Bu köprünün dört ayağı var. 4) Vücudun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendi — zm. 1) İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat Kendi ülkemizde kendimizi yok edeceklerdi. R. E. Ünaydın 2) Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatan bir söz Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
tepe — is. 1) Bir şeyin en üstteki bölümü Pencere önünde dimdik durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz. S. F. Abasıyanık 2) Bir yerin, bir nesnenin vb.nin üstü, hizası Ekşisu da trenden indikleri sırada güneş tam tepelerindeydi. N. Cumalı 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çalım — is. 1) Karşıdakini etkilemek amacıyla yapılan abartılı davranış, kurum, caka Bundan ötürü de hâllerinde görgüsüzce bir çalım, budalaca bir durum sezilir. H. Taner 2) Kılıcın keskin yanı 3) Menzil, erim Kurşun çalımı. Göz çalımı. 4) Biraz benzeme … Çağatay Osmanlı Sözlük
köpek — is., ği, hay. b. 1) Köpekgillerden, boy ve biçim bakımından pek çok cinsi olan, çok iyi koku alan, sadık, bekçilik ve avcılık gibi işler için beslenen memeli hayvan (Canis familiaris) Onun vaktiyle pek sevdiği küçük, sırtı siyah ve göğsü beyaz,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
pabuç — is., cu, Far. pāpūş 1) Ayakkabı Ökçesi basık pabucunun içinde kara ve çatlak topuklu ayakları ellerinden ziyade ortadadır. Y. K. Karaosmanoğlu 2) Masa, sandalye vb. mobilyaların ayaklarına takılan metal veya plastik eklenti 3) fiz. İletken… … Çağatay Osmanlı Sözlük
paça — is., Far. pāçe 1) Pantolon, don, şalvar vb. giyeceklerde bacakların çıktığı aşağı bölüm 2) Kasaplık hayvanların kesilmiş ayağı 3) Bu ayaktan yapılan çorba Birleşik Sözler paça günü paça kasnak paçası düşük bol paça çalapaça … Çağatay Osmanlı Sözlük